Kaynağı belirgin buhranların buğusu,
sabırsız düşlediğinde içsel penceremizi.
Nice delişmen kaygılar kaldırır yüreğim,
ince bir zardır aslında kavrayışımız.
Bir ben var benim içimde,
dışım cenkte, içim tutsaktır kendimde.
Nasıl desem bilmem ki!
Bir tümce yarım, bir kabahat sonsuz.
Depresif tavırlar seziyorum kendimde.
İçim güdü güdüleniveriyor birden.
Çok güdülenince böyle, kendimi güdük gibi hissediyorum.
Skinner bana “organizma” dedi öğretmenim!
Ağzımın en işe yarayan yerinden, kozmik sorumluluklar düşer.
Her şey bir tarafa, hizaya sokulacak yığınlarım var benim.
Sezgisel boylamda pisişik etkileşimler içine giriyorum.
Kediler nankördür diyorlar, tırnaklar büyüyor tenimde.
Sanırım bu benim dışa yansıtımım.
Benim için biraz hipnozunuz var mı?
Son zamanlarda psikolojik eşiğimin yükseldiğini düşünüyorum.
Bu başıboşluk, başlık veyahut boşluk;
Gönül gıdıklanması gibi bir şey işte.
Doyumsal yoksunluğumun iç çeperlerinde kendimle cebelleşiyorum.
Kedilerin melankolik durumumla ne alakası var, onu ben de anlayamadım.
Dengeyi kurmakta güçlük çekiyorum, ihtiyacım olan şey dengesel bir giderim.
Standartlara bindirdiğim hayatın histerik bir evrilmeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.
Gündüz düşlerimde ne işi var çakıl taşlarının.
Son bir şey;
Hipopotamları çok severim ben.
Siz de sevin hipopotamları olur mu?
Murat Hanay
ben de çok severim hipopotamları…