Söz gümüşse, sükut hüzün.
Hüzün aşkın çocuğu,
doğurur velhasıl aşkı hüzün…
Dönülmez yollar yordu.
yolu-yordu, ölü-yordu bahardan bile dirim,
den elim kaydı aşkla, aşk birbirinden.
Bir kenara attım üzüncümü, sevincimden gayrı uzağa.
Ağa düşürmek değil mi serzenti gergefi koyuluğunda.
Aşk yoksuzluğu, öğrenir aşk, aşktan da yoksulluğu.
Yaza-yordu çiçekleri bahardan evvel yazı-yordu.
Kaşı-yordu kirpik düştü şakağından ve kışa-yordu.
Yazarken çiçekleri erden,
kışa düştü etekleri birden.
Meleğini kaybetmiş gibi sağından,
öylece kalır garip, tümünü günaha yordu.
İyiliği gömünce toprağa, gezi-yordu derince bir ırmağa.
Irmağı gerdirdi, aktırdı, susturdu…
Çağıldağın yüzünden bir büyücek gemi yüzdürdü,
umudun bindirdiği gemi maziyi yüze-yordu.
Yüzü olmamış hiç, kendin dahi bilmez,
küstürmüş dereyi yatağına sakin, uyuyordu.
Bir yoldur eskimez kabı, eskise de ayaklar yerinden.
Eskimiş ayakları at gayrı, yeni kaba olmaz eski ayaktan.
Ayakları eski, eskiye eksilen eski eksikler.
Yeni ayakları, yeniye artan yeni tamamlar.
Bir yol döner, dört döner velhasıl tekdir çıkışı.
Oysa gördüğü kabus, bir sabaha ışıyordu.
Ellerinde bir vefa herkes için, vefasızlığı da bana yordu…
Murat Hanay / 20.12.2011
“Mülk gibi aşk da Allah’tan.
Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O,
Tenin de O, canın da O, cismin de O,
Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr-ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.
Sevginin yanılgısı yok.Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek.”
Murat yaşıyor musunuz? merak içerisindeyim.
“…ölüyoruz demek ki yaşanılacak”