Murat Hanay: Adsız…

slide22Ezelden…
Çok ezelden.
Ben daha ölmemişken.
Bir bahar günü, gönül değmemiş ama göz görüyor işte.
Yakıştıramıyor insan önce çorak toprağa bir çiçeği, gönül değmeyince.
Kabahat çiçekte oluyor, toprakta değil.
Değil mi ki toprak ana, toprak eş, dost ve akraba.
Peki durur mu çiçek, bir yabancı toprağa kavuşunca.
Beziyor, bezeniyor, çiçek toprağa, toprak çiçeğe karışıyor.
Çiçek git gide toprağa benziyor.
Her bakış bir görüş değildi muhakkak.
Göz bakmaya değil, görmeye başlıyor.
Alışınca görmeye gözler, gözlerden çiçek, çiçekten toprak, topraktan aşk…

İşte bu gönül tasına doldurduğum…

Baba…
Al beni de yanına.

Yaşım artık bir siyah gözyaşı boyunda.
Senin bittiğin yere kadar büyüdüm.
Adımlarım en son ayak izlerin kıvamında.
Susuzluğum can çekişiyor,
Gırtlağımda bir sevdanın hazin sesi.
İçtiğim bir acımtırak hüzündür susadığımda.
Bulutlar resimlere kazınırmış yalnızca.
Karanlık yağıyor üzerime baba! Karanlık…

Zaman, bir önceki zamanın tekrarı.
Yalan devrediyor doğruya varıncaya dek.
Yatsıya dek yanınca mum, yalan masumları katlediyor.
Bende yüklendim artık mazlumların günahını.
Yüreğimden bir katran nefret doğuyor.
Üzerime! Üzerime geliyor baba…

Bir başıbozuk düzlemde sıralanır hayatlar.
Pisliğe ulaşmak için devrediyor eller ve ayaklar.
Gönül insanları hakikatin ölçüsüyle değil,
Hakikati, insanların ölçüsüyle tartıyor.

Baba…
Al beni de yanına.
Yaşım artık yılgın hayallerin umarsızlığında.
Sezmişliğimde tüm keşiflerim, itirazlarımda boğazlanıyor gayri.
Kirli ayaklar çiğner tezgaha gark olmuş temiz niyetlerimi.
Tezgah yılışık baba!
Canımı acıtıyor.
Hesaba uyumsuz, kefensiz bir ahlak yasası sere serpe.
Hesaba uymayan ahlak mı? Yasa mı? Acı mı?
İçimde derin bir sancı, sevincimle cebelleşiyor gayri.

Ne kadar erken vardıysam hiçbir şeye, şimdi o kadar geç kalıyorum her şeye.
Sırtımda geç kalmışlığın ağır yükü, avucumda sevda kırıntıları.
Sevdamdır benim en büyük suçum, günahım.
Mahkumiyetim işte bu yüzden! İşte bu yüzdendir baba…
Hiçliğim bir keman sesinde uğrar bozguna.
Keman gıcırtısında doğar gayri yoksul varlığım.
Gitar telinde kaybolur sahte adımlarım.
Düşlerim kadar kısadır artık heyecanlarım ve aşklarım.
Gerçeklerim hüzünlü şarkı dizlerinde, gözyaşlarımda.
Ağladıkça yaşarım, yaşadıkça hüzne dolaşırım.
Her gözyaşında, kendimden birazda “ben” akarım.

Unutkanlığımız ve isyanımız sebepsiz.
Tükenmişliğimiz, naçarlığımız, edepsizliğimiz, mazeretlerimiz.
Ve unutmuşluğumuz… unutulmuşluğumuz.
Unutulmaya da alışırmış insan baba… unutmaya.
Alışmak unutmaya… alışkanlıklarımızı dahi unutmaya…
Oysa bir tutam akıl parçası insan dediğin.
Tam kalbinden koptuğu yere düşer parçanın gölgesi.
Parça düşer, akıl düşer ve dahi aşk düşer.
Karanlık kendi cismine bir siyah insan sureti çizer.

Baba, al beni de yanına.
Yaşım artık üzülgen hecelerin kargaşasında.
Esir olmadım, lakin mağlubum küfre.
Geçirgen bir soysuzluk perdesi kabul gören.
İhanetin gölgesinde, ta kendisidir insanın kendisine küfreden.
Herkes bilmiş, herkes görmüş amma ve lakin herkes susmuş.
İnsanın kalburdan toz misali akmasındandır kederim.
Hepsi yalan söyledi baba!
Pislik uzaktan kokar, yakından mismiş.
Hepsi yalan söyledi!

Velhasıl baba.
Al beni de yanına.
Çünkü, bize bıraktığınızı çok tez tükettik.
Gayri ömürlük değil hiçbir şey.
Ne dünümüz oldu; ne de yarınımız, hep günümüz bildik.
Ne anılarımız kaldı; ne de hayallerimiz, bir tek adımlarımız vardı.
Harama uzanan ellerimiz, gözlerimiz, yalana dönen dillerimiz.
Hakkımız olmayana karşı bile  isteğimiz vardı.

Karamsarlığım karadan daha da kara baba.
Kapalıydı gözümüz, sağırdık ve bağlıydı sanki dilimiz.
Ne doğrulduk, ne devrildik.
Yalana gark olmuş ruhumuzda görmezden geldik, işitmedik.
Bilemedik, seçemedik yozlaşmışlığın ağır kokusunu.
Edepsizliğinde düşüncenin, iblis karasında her şeyin, ışığında hiçbir şeyin…
Zevk-i sefa ettik.
Kar saydık, kazanç gördük, düştük, boğulduk baba.
Yitirmişliğin ebedi hüznünü sahte gülüşlere, sözlere ve yüzlere gizledik.
En büyük sancımızı geçici heveslere bezedik.
Kaybettik baba.
Biz en başından kaybettik.

Baba, bize verilen emeklerin kıymetini bilmedik.
Beş para etmezleri yaren bildik, yaslandık ve devrildik.
Devrik yaşıyoruz şimdi, bunlar son cümlelerimiz baba.
Söyleyecek hiçbir şeyimiz kalmadı.
Sevdaya nokta koymayı biz çoktan hak ettik.

Baba!
Al beni de yanına…

Kadın erkeğe, erkek kadına benzer bu zamanda.
Ademoğlunun, kızına muhtaç olmadığı bir anda.
Gelecek, -ecek, -acak.
Kızlar adamsıların elinde oyuncak.

Bir erkeğin avrat ağzında kaybolur kızlığı.
Saçlarında edepsizliğin salyası,
Topuklarına kadar düşmüştür artık hayası.
Kıymet avrat ağzındadır adamın.
Kıymet arsızlığındadır kadının.

İtirazımız, öfkemiz onurunu taşıyabilene.
İsyanımız yok; biz bunlara hep tahammül ettik.
Üstünü örttük, sakladık ve gizledik.

Zaman buysa alın yazım der taşırım.
Yüreğime yapışmış plastik duygular, ben buna alışamasam da yaşarım.
Mekanik düzenin karamsar dişlisinde aşkın heceleri.
Bu soysuz düzlemde kancık adamların elindedir.
Bir zamansal mengenenin dişlerinden kabusa,
Kabustan gerçeğe dökülen aşkın kırılmış harfleri.
Gayri görmeyince gözler, çiçek gözlere, toprak çiçeğe, aşk toprağa hasret…

İşte baba…

Aşkın!
Aşkın son halkası da koptu beşerden.
Yüreğimde kocaman boşluk… kocaman bir boşluk var baba…

Al beni de yanına…

 

Murat Hanay / 09.05.2011

Tarih Gönderen murathanay Yorumlar

Yorum Yapın

Bu yazı 9.092 kez görüntülenmiştir
Copyright © 2011 – 2014. Powered by Murat Hanay. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede yer alan eserlerin telif hakları eser sahiplerinin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Bu site hiç bir şekilde kâr amacı gütmemekte olup, yer alan tüm içerikler yalnızca bilgilendirme amacıyla sunulmaktadır. Bir eserin veya yasal temsilcisinin istekte bulunması halinde, kendisine ait eserlerin siteden 24 saat içinde yayından kaldırılması garanti edilir.