Avlusu tomurcuklanmış sapsarı güllerle bezeli büyükçe bir ev. Avlunun ortasında dünyanın en serin suyuna gebe bir kuyu… Güz sonu, gökte dolunay, sırlı bir gece… Karanlıktan dem alan birkaç hayvan geziniyordu ortalıkta; baykuş, yarasa, kurt, kimi ötmekte, kimi ulumada… Bir süre sonra geniş omuzlu, nazik bakışlı, ela gözleri derinlerde, orta yaşlı bir adam çıktı evden. Yüzünde koyu bir gölge, gözlerinde emsalsiz bir keder…
“Şems, Şems, neredesin?” diye seslendi sağa sola.
Deli bir rüzgar esti, ay bulutlarla tüllendi, sanki tabiat bile çekinmekteydi olacaklara şahitlik etmekten. Baykuşlar ötmez, yarasalar kanat çırpmaz, ocağın ateşi çatırdamaz oldu. Tüm dünyaya mutlak sessizlik, durgunluk çöktü. Devamını Oku