Adam: Merhaba.
Doktor: Beni tanıdınız mı?
Adam: Hayır!
Doktor: Ben Dr. Aslı. Çok eskiden tanışırız sizinle. Hatırlamadınız mı?
Adam: ….
Doktor: Aynı mahalle de oturuyorduk. Çok küçükken birlikte oynardık sizinle, çok iyi hatırlıyorum.
Adam: Ben hayatımda hiçbir doktorla oyun oynamadım. Ayrıca hatırladığım kadarıyla oturduğum mahallede de hiç doktor yoktu. Bu yüzden sağlıksız büyümüş olmalıyım. Hatırlayamadım.
Doktor: Ama ben doktor değildim o zamanlar.
Adam: Ben de o zamanlar ben değildim. Siz doktor değilken, ben de ben değilken; benim bir doktorla oynama ihtimalim…üzgünüm hiç yok demektir.
Doktor: Ama…
Adam: …
Gelen geçti, giden gitti. Ne mümkün maziye dönebilmek. En büyük hastalıktır; ardında pişmanlıklar bırakıp, keşkelerle yürümek. Ya erken varıldı hiçbir şeye, ya da geç kalındı her şeye. Fırsatlar tepildi hep, ya daha iyisini yakalama umuduyla; ya da bencil amaçlar uğruna. Zamanında bilinmedi kıymeti, hep yitirildiğinde anlaşıldı. Geride kalanlar, hasretle hatırlanan anılar…ve artık çok geç. Gayri o vaktin yaşayanı olamayacağız. Ortak kaderimizi bulmak adına, o bilinmezli raylardan rastlantıyla teğet geçmemiz, belki de bir katarın o soğuk, birazda karanlık kompartımanlarında yansımalarımızın kesişmesi gerekti. Kimi zaman yaklaştı çizgilerimiz bizliğimize, kimi zaman da ayrık durduk ve dahi kendiliğimize.
Murat Hanay / 27.08.2011