Gel!…
Hüzünlü gecelerin rüzgarıyla gel…
Ağlayan bulutların bereketiyle,
Boncuk boncuk yıldızların nefesiyle gel…
Hasretin kabardığı bir anda, hiç tanımadığım bir güzelin suretinde gel…
Fırtınada devedikenlerinin uğultusuyla,
Alacakaranlıkta serçelerin cıvıltısıyla gel…
Gel ki; hasretim dinsin,
Lakin derinleşsin hüznüm…
Murat Hanay / 29.07.2011
Pardon, sizi ne zaman karşımda görsem elim kolum birbirine dolanıyor. Sonra saatlerce kendimi çözmeye çalışıyorum.
Pardon, sizinle ilgili hissiyatım artık hayatımı tehdit eder hale geldi bayan… Siz çok tatlısınız ve ben şeker hastasıyım!
Pardon, tam iki yıl dokuz aydır yegane zevkim, sabahları okula giderken sizin evimin önünden geçişinizi izlemek… Acaba benim için okulu birkaç yıl daha uzatmayı düşünür müsünüz?
Pardon, ben zurnanın son deliğini arıyorum. Bulmak için saymaya sağdan mı başlamam gerekiyor, soldan mı?
Pardon, eğer sizin de abonman biletiniz yoksa, yağmur altında el ele yürüyüp birbirimize aşık olabiliriz, ne dersiniz?
Pardon, ben sizin söylediğiniz her şeyi sonuna kadar dinledim bayım, yazık ki artık kendi söyleyeceklerimi hatırlayamıyorum!
Gökhan Özcan
Hasretin kabardığı bir anda, hiç tanımadığım bir güzelin suretinde gel…
kalemine sağlık çok güzel insanın içini okuyup dizelere dökmeye mecburmusun
Değilim… lakin ben, beni bilip; dizelere dökülmeye mecburum…
ANLARSIN
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın…
Cahit KÜLEBİ
Nasıl isen öyle gel; süslerinle oyalanma.
Eğer örülü saçların çözüldüyse, eğer saçlarını ayıran çizgi düz değilse ve eğer yeleğinin ipek püsküllü kurdelâları henüz bağlı değilse, aldırma.
Nasıl isen öyle gel, süslerinle oyalanma.
Çimenler üstünden, çabuk adımlarla gel.
Eğer çiğden ayaklarının kınası giderse, ayak bileklerindeki çıngırak sesleri azalırsa ve eğer gerdanlığından inciler düşerse, aldırma.
Çimenlikten, çabuk adımlarla gel.
Gökkubbeyi saran bulutları görüyor musun?
Nehrin öbür kıyısından turna sürüleri havalanır ve ani rüzgârlar fundalıkta oraya buraya hücum eder.
Endişeli hayvan sürüleri köydeki ağıllarına koşarlar.
Gökkubbeyi saran bulutları görüyor musun?
Süslenmek için kullandığın lâmbayı boşuna yakıyorsun, rüzgârda titrer ve söner.
Göz kapaklarının lâmba isiyle boyanmadığını kim bilebilir ki?
Halbuki senin gözlerin, yağmur bulutlarından da karadır.
Lâmbanı boş yere yakıyorsun, söner o.
Nasılsan öyle gel; süslerinle oyalanma.
Eğer çiçekten tacın örülmediyse, kimin umurunda; eğer bileziğini bağlayamadınsa, bırak kalsın.
Gökyüzü bulutlarla dolu, vakit geç oldu.
Nasılsan öyle gel, süslerinle oyalanma.
Tagore