Ak kağıdı kirletmiş kalemim.
Hüznüm dökülür sayfalara.
Yalnızlık yapışık kaderime.
Umutlarım savrulmuş, darmadağınık.
Geceden siyah bulaşıyor üzerime.
Bu geceden bir ayrılık yine.
Bazen iltica ruhlar dolaşır bedenimde.
Ecnebi duygular yüklerim yüreğime.
Ölüm gelir aklıma hep, sevdiğimde.
Sokaklar birbirine karışıyor,
Hüzünlü zamanın çemberinde.
Cebimde planlanmış son kelimeler.
Gömleğimde bir ayrılık lekesi.
Cismime tam isabet bakışlarda,
Yokluğunun ağırlığını taşıyorum.
Bir postacı geliyor düşlerime, her gece.
Esmer mektuplar bırakıyor, umut mektupları.
Bazen trajedik, bazen de dramatik bir iltica öyküsü.
Sessiz sedasız bir aşk perdesi.
Arada bir kibrit alevlenir,
Bir sigara yanar umutsuzluğa.
Postacı gelir yine, yeni umutlarla.
Söndürür sigarayı esmer mektuplarla…
Sıkışmışım sensizlikte odaların perspektifinde.
Maalesef bütünleşmişim her gördüğüm hareketsiz cisimle.
Masanın üzerinde iki kalem bir kağıt.
Küllükte geçmişim, bardakta karamsarlığım dolu.
Umutsuzluğa yanan bir sigara daha.
İşte bu; ucundan tutup da, kazanamadan kaybettiğimden sonra.
Suretimde ki hüzün saklı, bir karakalem, bir yağlıboyada.
Hazin sonlara patlak göz, kırık bacakla.
Soğuk çay misali; yarım kalmış sevdaya,
Mutluluğu asıp askıya, umutsuz kazaklarla.
Acıların içersinde yaşanası mutluluklar olsa gerek.
Ömür kimi zaman çok uzun acılarla.
Ömür bazen de çok kısa, olası mutluluklarla…
Murat Hanay / 20.10.2011
Yine mi dönüyorum hüzünlü saatlere? Oysa geceye beş kala
çağırışlarını duymuştum. Belki sensindir diye bir umut kapladı içimi.
Nafile, sana uzanan bütün yollar kapalı…öğrendim, evet geç de olsa
kapılar kapalı…