Züleyha, gecesinin güzelliğini sererken Yusuf’un gözlerinin önüne, Yusuf da insandı. istek, insanın zaafıydı. Ama: Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.
Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde Yusuf bu duasındaydı. Ve Yusuf biraz da bu dua ile, bu duayı edebilmiş olma yürekliliğiyle peygamberdi: Rabbim, bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et.
Değil mi ki ilk bakışta Züleyha Yusuf’a ötelerden gelen bir ses, bir cennet çiçeği gibi, susuzluğunun farkında bile olmayan çöl toprağına inen bir yağmur defteri.
Züleyha sılaya davet, ilk bakışta.
Çünkü nefis sonsuzluğu vaad ederek yanıltıyor,
Şeytan; hayrı hayr, şerri şer göremeyeni, eşyanın hakikatine inemeyeni,
ilk bakışta mavera
ile kandırıyor.
Vaad: Ezel sevinci, ebed muştusu,
vera, ilk bakışta.
Züleyha: Ezel, ebed, mavera, ilk bakışta.
Yasak bahçe, memnu meyve, zehirli sarmaşık aşeka: Züleyha son bakışta.
Üstelik Züleyha isteyici
Üstelik “Rabbinden bir işaret görmeseydi Yusuf da onu isteyecekti”.
Yusuf’un içinde işaretin gerçekleştirici gücü, Yusuf içinde istememeyi isteyebileceği işareti gördü.
Yüzünü gök katlarına çevirdi de, Rabbim, dedi, kuyunun karanlığında beni yalnız bırakmayan,
karanlığın ve derinliğin korkusunu bir anda aydınlığa, ümitsizliğimi bir anda muştuya çeviren o zaman,
hâlâ koruman altında değil miyim,
suç mu yazdın yoksa alnımdaki yazıya?
Bütün insanlarla birlikte benim de içimde taşıdığım, gizli ya da aşikar olan o meyil,
şimdi daha derin bir kuyuda değil miyim,
ki insan değil miyim?
Sen tutmazsan elimden şüphesiz meyledenlerden olurum.
Düştüğüm kuyudan daha derin ve karanlık bir kuyu değil mi güzeller güzeli Züleyha? Tut elimden yoksa boş yere mi göründü o rüya bana?
Rabbim, dedi, Yusuf, sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha’yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme ver. Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar “yapma” ile değil “yaklaşma” emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan “yapma” değil “yaklaşma”.
Öyleyse aslolan: “Yaklaşma”. Öyleyse Rabbim, insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda, şu odada, sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni, insan yaratılmışlığımın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.
Rabbim, diye, devam etti Yusuf duasına. istemeyi istemek kadar, istememeyi istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma, nefsimin altından kalkamam. Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman’ı aşamam. Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür.
Böyle dua edince Yusuf, ona Rabbinden bir işaret geldi. Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde, her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş olabilme yürekliliğiyle peygamberdi. Ve o iffet demekti.
Nazan Bekiroğlu / Yusuf ile Züleyha – Timaş Yayınları
-Yanağımdaki gamzeden haberin yokmuş… Hiç güldürmedin ki yüzümü…
-Ve o da benim gibi eğilip çıkarsın yarasını gizlediği yerden ve o da üstlensin bütün suçları. Tıpkı benim gibi yapsın o da, onu gören yarasını görsün önce. Çünkü o artık benim içimde gizli bir yerde değil, çok açıkta. Artık yüzümde olacak o yara.
Cezmi ERSÖZ