“Konuşur mu hiç şehir?” derler…
Konuşmasa da şehir, kocaman bir ağzı vardır. Tüm pisliğimizi yutan kocaman ağzı… dili, kulakları, burnu, kalbi vardır. Uzun topuklarımızda bulur kendini, adımlarımızdadır kalp atışları. Biz yaşadıkça yaşar, zaten nefesimiz hep ona çarpar. Her şeyimize şahit bir yanı vardır, yaşanmışlıktan alır can suyunu. Yani insandan…
Konuşmasa da şehir… en azından susar! Çok şey biliyor sanki suskunluğunda. Tüm çığlıkları toplamış, kendine tercüman ediyor ayak izlerini. Sarıp sarmalıyor yaşanmışlığı, kavgayı, kıyameti… adamın yüz çizgilerinden topladığı hüznü, kadının saçlarından dökebiliyor. Nefes şehirde doğuyor ama bir sokak çocuğunun dışlanmışlığında son buluyor… Devamını Oku